24 Ağustos 2017 Perşembe

Ne ile yaşıyordu insan? Ekmek ile aş ile? Yahut su ile?
İnsan elbet yaşar efendim, ekmek olsun, aş olsun, bir yudum su olsun. Fakat her yaşamak yaşamak mıdır?
Sevgi olmadan yaşanır mı? Ya da bir parça umut olmadan?
Bana sorarsanız, yani sormazsınız da oldu da sordunuz varsayalım, yaşanmaz. Anne sevgisi, baba sevgisi, kardeş, dost, yar sevgisi...
Bir parça umutla başlar her şey. "Bana baktı." yahut "Bana gülümsedi." mutluluğuyla harman edilir ve aşk olur. Umudun çocuğudur aşk. Bir bakışın, bir gülümsemenin, bir kıskançlığın anası da umuttur en nihayetinde.
Umudun çocukları her zaman iyi huylu olmaz. Kötüleri de var. Beş parmağın beşi de bir değil ya. Bakmış, insanlar aşkın kıymetini bilmiyorlar; acıyı doğurmuş umut bu sefer. Diyoruz ya acı her yerde, yalan. Acı aşkın olduğu her yerde. Sevmeye yeltenirken enine boyuna düşünülemediğinden acıya kardeştir aşk.
Gözün görür, kulağın işitir, kalbin sever.
E eklemlerinin ne suçu var? Neden ayrılığın acısı bir veba gibi yapışır parmak ucundan tut taa burnunun ucuna?
Hani kalple sevmiştik, ne suçu var bacaklarımın da geri geri götürmeyi bırak onunla geçilen sokaklarda beni taşımaya mecali kalmıyor?
Akılsız kalbin cezasını bile mi ayaklar çekiyor?
Sevmek gibi yüce bir makamın kıymetini bilmeyenler doğurur aşkı efendiler.
Sevmek gibi, sevilmek gibi, sevilen gibi muazzam şeylerin değerini bilmeyenlere kalsın o vakit acı.

26 Ocak 2017 Perşembe

Sen şimdi kana susamış bir kurtsun.
Gözlerin sabahın kör edici ışığından daha etkileyici biçimde, 
kör edecek kadar güzel.
Ben karşında,
korkudan titreyerek,
dizleri üzerine çökmüş o küçük kız.
Gözlerimi yumacağım alabilsem gözlerinden.
Tanrım!
Kör oluyorum.
"Nedir bu başıma gelen?", diyorum usulca.
Aşk diye fısıldıyor kalbim.
Tanrım!
Kurtar beni. 
Her baktığımda gözlerine bu korkuyu yeniden yaşamak istemiyorum.

11 Ocak 2017 Çarşamba

"Labirentin içinde kalırsanız sağ elinizi duvara koyar ve labirent sonuna kadar kaldırmazsanız çıkışa ulaşırsınız." diye bir yazı okumuştum bilmem ne sözlükte.
O gün okurken gülmüş "labirenti nereden bulacağım ben?" demiştim.
Bilebilir miydim sen gittikten sonra hapsolup kaldığım boşluğun hayatta beni bulacak en büyük labirent olacağını?
Insanoğluyuz.
"Benim başıma gelmez." diye yaşıyor, "Benim başıma gelmez." diye bunca boşvermiş ve vurdumduymaz oluyoruz.
Beni hapsettiğin o labirente girdiğim an anladım bunu da.
Dedikleri gibi yaptım.
Sağ elimi koydum duvara.
Hiç çekmeden, adım adım, boğazım kupkuru olana dek yürüdüm 6 ay boyunca tüm duvar boyu.
Bu sensizliğe ilk alışma evremdi.
Sonunda vardığım, var olduğum yer daha sıkışık bir labirentten başkası olmadı.
Oturdum.
Düşündüm.
"Buradan nasıl kurtulurum?" diye düşündüm.
Dedim ki kendime; Aşk sol yanın işgalidir. Belkide sol elimi koymalıydım o duvara."
Sonra yeniden başladım. Bu kabulleniş evremdi.
Bu kez fethedilen ve yakılan tarafım duvara dönüktü.
Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm.
Sonuç mu?
Sonuç kapkaranlık dipsizbir kuyu...
Döndüm baktım arkama.
Elde var sıfır...
Başımı dizlerimin arasına aldım.
Dedim "Ben buradan nasıl çıkacağım?"
"Ben bu adamın karanlığından nasıl kurtulacağım?"
Bu güne kadar isteyip elde ettiğim her şeyi düşündüm.
-Başta yine sen vardın.-
Beynimde parlayan şimşek kapkara düşüncelerime buruk bir güneş açtırır sanıyordum.
Daha da karanlığa indirdi kalbimi.
Bu güne kadar yürekten isteyipte yapamadığım tek bir şey yoktu.
Benim senin karanlığından kurtulamama sebebim yüreğimin senin karanlığını dahi hala seviyor oluşumdu.
Dudaklarımda tek kelime nefes buldu.
"İYİ Kİ."

10.01.2017

6 Ocak 2017 Cuma

Bir sabah uyanıyoruz.
Daha kendimize gelemeden bir yerde bir haber "BİLMEM NEREDE PATLAMA." üzül, ağla, lanetle, kinlen, nefret et hainlerden.
Üzerinden bir kaç gün geçiyor. Akşam vakti uyuyacaksın artık. Yeni yıla girmişsin. Mutlusun.
"BİLMEM NEREDE SİLAHLI ÇATIŞMA."
Yeniden aynı şeyleri başa sar.
Üzül, ağla, nefret et.
Ama alışma.
Kininizi diri tutun.
ALLAH TÜRK'Ü KORUSUN.